Son yıllarda dünyada üretim yapısında değişimlerin köklü bir değişim yaşadığını görüyoruz. Başka bir ifadeyle, yüksek teknolojik üretimin ağırlıklı olma trendinin olduğu ve ülkelerin ihracatının içindeki yüksek teknoloji ürünlerinin payının artmaya başladığı bir dönemden bahsediyoruz.
Bu değişimin Türkiye'de nasıl yaşandığını takip etmek için ise İstanbul Sanayi Odası'nın (İSO) açıkladığı “500 büyük sanayi kuruluşu, (İSO-500)şirketlerinde öne çıkan finansman ve faiz giderlerine bakmak yeterli. Bu konu, Türkiye'nin ekonomik üretim yapısı için önemli. Çünkü üretimin finansmanını nasıl sağlandığı, üretimi sürdürülebilirliğini de açıklıyor.
İSO 500 şirketlerine baktığımızda, bu şirketlerin Türkiye'nin gerçekleştirdiği toplam ihracatının yüzde 37.2'sini temsil ettiğini, sanayi ihracatının da yüzde 38.9'unu gerçekleştirdiğini görüyoruz.
Dikkat çeken diğer bir nokta ise, “İSO 500” içinde en fazla ihracat yapan şirketlerden ilk beş sırada üç “otomotiv” firması bulunuyor. Otomotiv sektörünün ülkeye sağladığı katma değerin ise diğer sektörlere göre ne kadar düşük olduğunu biliyoruz.
Düşük ve orta seviyeli teknoloji ile yola devam ederek elde edilecek düşük katma değerli üretim, küresel ekonomide rekabet için yeterli değil. Daha da önemlisi, ülke ekonomisini bir faz sonrasına taşımak, yani yüksek gelirli ekonomiler grubuna dâhil edebilmek bu yöntemle pek mümkün görünmüyor.
Bu demek değil ki, otomotiv sektöründen vazgeçelim. Aksine, otomotiv sektöründe katma değeri artıracak adımların atılması gerek. Bu adımlardan birisi ise, kendi otomotiv markamızı oluşturmak.
Türkiye'deki sanayi kuruluşlarının mevcut faiz oranları ile yatırım yapmaları, oluşan jeopolitik riskler, yapısal problemler ve diğer sorunlarla birleşince, “Ne yapılmalı?”sorusunun cevabı, öncelikle finansman sisteminde değişim ve kurlardaki hareketliliğin neden olduğu kur zararlarının telafi edilerek kârlılıklarını artırmaları için yeni adımlara ihtiyaç var.
Aksi halde, şirketlerin borçlanarak düşük ve orta seviyeli teknolojik üretim yapmaları ve üretim yapısında var olan mevcut finansman yöntemleri ile üretimin sürdürülebilirliğini sağlamaları gerçekten çok zor.
PEKİ SANAYİ KURULUŞLARI NE YAPMALI?
Geçmiş dönemlerde olduğu gibi ekonomik büyümenin sürdürülebilir olması için yalnızca teknolojik transfer yeterli değil. Yüksek teknolojik ürünlerin ihracatı, teknoloji üretecek sistemle mümkün. Dolayısıyla, yıllarca kaynak aktaramadığımız Ar-Ge'ye kaynak aktarılması konusunda artık ciddi bir uyanış mevcut.
Şubat 2016'da yayınlanan “Ar-Ge Reform Paketi” de bunun bir göstergesi. Ar-Ge Reform Paketi ile yüksek katma değerli ürünlerin üretilmesi, insan kaynağının kapasitesinin arttırılması ve teknoloji-yenilikçi şirketlerin desteklenmesi hedefleniyor.
Şu andaki imalat sanayi ürünlerin yüksek teknolojik payının ihracat içindeki yaklaşık yüzde 4 olan payı, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi yüzde 20'lere çıkartılması için Ar-Ge yatırımlarına hız verilmelidir.
İhracatın istenilen düzeylere ulaşmasında diğer bir faktör de farklı pazarlara ulaşabilme kapasitesi. Son günlerde gündeme gelen ve şu anda hazırlık safhasında olan ihracat teşvikleri, ihracatın yeniden ivme kazanmasına yardımcı olacaktır.
GÜNEY KORE'NİN HİKÂYESİ NEYDİ?
Türkiye'nin üretim finansmanı ve yapısı değişiminde önünde Güney Kore örneği var.
1960-1980 arasında Türkiye'nin kişi başı geliri Güney Kore'ye göre yüksekti. Nasıl oldu da bugün Güney Kore Türkiye'nin 3 katı kadar kişi başı gelire ulaştı?
1970'li yıllara kadar birbirine benzer özellikler taşıyan bu iki ülke arasındaki fark 1980'li yıllardan sonra bariz bir şekilde açıldı. Bugün Güney Kore'de kişi başına düşen gelir 25,000 dolar iken Türkiye'de kişi başına düşen gelir 9,200 dolardır. Aradaki farkın bu denli yüksek olmasının nedeni, Güney Kore'nin 1980 sonrasında ileri teknoloji ve bilişim teknolojilerine yaptığı yatırımlardan. Böylelikle hem ihracatın GSYH içindeki payı hem de ileri teknolojili ürünlerin ihracatının toplam ihracat içindeki payı önemli ölçüde yükseldi.
Dolayısıyla, Güney Kore'nin ekonomik hikâyesine bakıldığında, 1980 sonrasında Ar-Ge faaliyetlerinin gelişimidir. Güney Kore'nin Ar-Ge politikalarında seçmiş olduğu yüksek teknolojik ve yüksek katma değerli sektörler, bu yolda ilerlemesini tetiklemiştir.
Zaten birçok gelişmiş ülkenin yüksek kişi başı gelirinin hikâyesinde başlıca faktör, sahip olduğu yüksek teknolojik üretim yapısı ve ihracat. Dolayısıyla Türkiye'nin de yeni ekonomik hikayesinde bu faktör belirleyici olacak.
FACEBOOK YORUMLAR