NALBANT MEHMET AMCA
Çocukluk yıllarımızda rol model olarak gördüğümüz insanlar vardı. Heybetli görünümleri ve gür seslerinden etkilenirdik.Yaptıkları işin belki de bizim için ürkütücü gözükmesi onları bizim gözümüzde ayrıcalıklı kılıyordu.
Nalbantlık,demircilik,hamallık gibi mesleklerde çalışanlara farklı bir göz ile bakardık. Öyle kolay bir iş değildi dev cüsseli hayvanlara yaklaşmak ve ayaklarına nal çakmak.Yazın güneşin tepeden baktığı sıcakta insanüstü bir mücadele ile hayvanı sabitlemek ve uzun uğraşlar sonucunda işini bitirmek. Tonlarca erzağı,kömürü vs eşyaları arabaların üzerinden indirip boşaltmak..Harlanan ateşte demire şekil vermek...
Yazının başında dedim ya rol model gördüğümüz insanlar vardı. Bunlardan birisi de eski mezbahanenin olduğu sokakta nalbantlık yapan Mehmet(Cığal) amca idi. Yazın sıcağında mendilini boynuna dolamış akan terden bu şekilde etkilenmeyen nal çakacağı hayvanın ayağını bükmüş önce hayvanın eski nallarını söküyor sonra tırnaklarını törpülüyor ve nihayetinde nal çakıyordu. Üzeri üçgen belki de dörtgen olan mıhlar, hayvanın ayağına çakılırken içimiz acımıyor da değildi hani. Sekerek yanına gelen hayvanlar tedavi edilmiş gibi nal çakıldıktan sonra normal bir şekilde yürümeye başlardı. Self servis kavramının kullanmadığı o dönemlerde haftada iki gün köylere gider hayvanların bulundukları yerde nallarını takardı.
Tabi Mehmet amca zaman zaman tehlike atlatmıyor da değildi.Örneğin; zamanın gazete manşetlerini de süsleyen bir olayda nalları değiştirilmek istenen bir at sahibini ısırmış,önüne gelene saldırmış ve en son polis tarafından vurularak durdurulmuştu.
Tabi nalbantlık mesleği artık yapılmıyor, yapılıyorsa da çok nadiren yapılıyordur.Zamanın teknolojiden uzak şartlarında öküz arabaları vardı,at arabaları ve köylerden ulaşımın çoğunluğu at üzerinde yapılırdı.Haliyle o zamanlarda nalbantlık kazandıran ve ayrıcalıklı bir meslek idi..
Teknoloji geliştikçe bazı meslekler sadece anılarımızda güzel bir nostalji olarak kaldı.
O mesleklerde:
Emek vardı..
Alın teri vardı..
Sevgi vardı..
Toprak damların altında demli çayın huzuru vardı..
Çek veya senedin esamesi bile okunmuyordu.
Söz vardı...
Rahmetli Mehmet CIĞAL gibi adamlar vardı..