Definecileri dolandıranların öyküsü
Erzurum'da 'Organik Nazmi'yi ya da Nazmi Ilıcalı'yı tanımayan yoktur.
Yaklaşık 40 yıldan bu yana organik tarımla, hayvancılıkla uğraşır.
Neyse şimdi konumuz, organik tarım ya da hayvancılık değil.
Nazmi Ilıcalı'nın anlattıklarıyla ilgili.
Ilıca'da Karasu'nun kenarında Organik Nazmi'nin tarlaları var.
Son zamanlarda define arayıcıları, tarlanın yanındaki tarihi Karaz Köprüsüne dadanmış.
Defineciler, geceleri haritalara bakarak son sistem cihazlarla, her taşın altını kontrol ediyorlar.
Sonra da kazıcılarla derin çukurlar açıyorlar.
Bir cenaze töreni sırasında şehir yöneticilerine bu konuyu anlatmış.
Aldığı 'Ben ne yapabilirim?' yatını karşısında şaşkına dönmüş Ilıcalı.
BAHA- GÜZİN İKİLİSİNİN TANIŞTIRDIĞI YAZAR
Güzel bir atasözümüz var: Dertli söylegen olur.
Nazmi Ilıcalı da definecilerin yaptıklarını Horasan eski Belediye Başkanı Dursun Şen'e aktarır.
Aynı heyecanı duyan ve bundan rahatsızlık duyan Dursun Başkan telefon açtı:
- Haydi gidelim o vicdansızların tarihi esere verdiği tahribatı yerinde görelim, deyince biz de olaya dahil olduk.
Köprüye doğru yol alırken Nazmi Ilıcalı, 30 yıl kadar önce yaşadığı bir olayı anlattı:
Nazmi Hoca, Pancar Kooperatif Başkanı olarak İstanbul'a ortak oldukları Pancar Motor'un genel kuruluna gider.
O toplantıda o dönemin sanatçıları arasında yer alan karı- koca 'Baha- Güzin Boduroğlu' çifti ile karşılaşır.
'Gençlik başımda duman' şarkısı ile ünlenen Baha- Güzin ikilisi, Ilıcalı'ya şöyle der:
- Senle tanıştırmak istediğimiz bir tarihçi yazar var. Erzurum'un tarihini yazacak. Ona yardımcı olur musun?
Ilıcalı da Baha'ya yardımcı olacağı sözünü verir.
Bunun üzerine soyadı '...yan' ile biten bir tarihçi ile tanıştırılır.
Anadolu'daki yaşamı araştırdığını anlatan Türk vatandaşı yazar, 10-15 gün sonra bir otomobille Erzurum'a gelir ve Ilıcalı'yı bulur.
Birlikte Erzurum'un köylerinden bazılarını dolaşırlar.
Köylerde yaşlılar ile sohbet edilir.
Yazar köylerle ilgili notlar, bilgiler alır ve sonra da İstanbul'a döner.
DEFİNE BULMA HAYALİ İLE YAŞAYAN KÖYLÜ
Aradan birkaç yıl geçer.
Nazmi Ilıcalı, otobüs ile İstanbul'a giderken, önceden tanıdığı bir köylü ile karşılaşır.
İstanbul'a inince ısrar üzerine, Nazmi Ilıcalı köylü ile birlikte bir taksiye biner ve Kapalıçarşı'ya giderler.
Kuyumcu dükkanına girince köylü sakladığı sırrı açıklar:
- İşte altınları getirdim, define yerini gösteren haritayı ver, der.
Kuyumcu ise, "Siz oturun bir çay için ben gidip getireyim haritayı" karşılığını verince Ilıcalı devreye girer:
- Hayır biz de gelelim.
Bunun üzerine kuyumcu, Nazmi Ilıcalı ve köylü ile birlikte haritayı almaya giderler.
DEFİNE HARİTALARINI SATAN SÖZDE YAZAR
Ilıcalı, haritayı almaya gittiklerinde, Baha ile Güzin'in tanıştırdığı ve Erzurum'a gelen sözde tarihçi yazarı karşısında bulur.
İkisi sarılır öpüşür, bu duruma kuyumcu gibi yanındaki köylü de şaşırır.
Sözde yazar, meğerse haritaları Kapalıçarşı'daki kuyumcu aracılığı ile pazarlayandır.
Dolandırıcılık olayını hemen fark eden Nazmi Ilıcalı, tepki gösterir:
- Yahu ayıp ediyorsun. Demek ki köyleri gelip gördün. Ağaç, dere, okul gibi sabit yerlerin krokisini çıkardın. Sonra da bunu define bulma hayali ile yaşayanlara altın karşılığı satıyorsun.
Köylü, Ilıcalı'nın harita işini bozan konuşmasından dolayı rahatsız olmuştur.
- Sen karışma bizim işimize. İşte altınlar, verin o haritayı.
Köylü öylesine inanmıştır ki, defineyi bulacağına, mendilinde getirdiği tüm altını vermeye hazırdır.
Nazmi Ilıcalı ile sözde yazar, güçlükle köylüyü bu işten vaz geçirirler.
Sonunda köylü, altınlarla birlikte köyüne döner, Ilıcalı da rahat bir nefes alır.
Nazmi Ilıcalı, anlattığı olayı köprünün çevresinin kazılma olayına getirdi ve şöyle dedi:
-Yok mu tarihi eserleri ortadan kaldıranlara 'dur' diyecek biri?