Sondaj gemisiyle Türkiye Akdeniz yolunda

Erdal Tanas KARAGÖL

Türkiye, Dünya’nın en büyük doğalgaz rezervlerine ev sahipliği yapan Ortadoğu bölgesinin, doğalgaz rezerv kapasitesi oldukça yüksek olan Hazar havzasının ve son yıllarda önemli doğalgaz keşiflerinin gerçekleştiği Doğu Akdeniz bölgesinin yanı başında yer alan bir ülke olarak coğrafi konumu gereği stratejik bir konumda bulunuyor.

Başta İran, Irak, Azerbaycan ardından Doğu Akdeniz havzasındaki birçok ülkede keşfedilen doğal gaz rezervleri, bir yandan Türkiye’nin bölgedeki önemini her geçen gün artırırken diğer yandan Türkiye’yi doğalgaz ticaretine yön veren bir ülke konumuna ulaştırıyor.

Bugün Rusya ve İran’a nazaran daha kısıtlı bir kapasitesi olan Doğu Akdeniz, yaklaşık 3,4 trilyon metreküp doğalgaz rezervine ev sahipliği yapıyor. Türkiye ise gerek Akdeniz’de yürüttüğü doğalgaz arama faaliyetleri gerekse önümüzdeki dönemde başlayacak olan sondaj çalışmalarıyla bölgede aktif olarak yer alıyor.

Ayrıca Türkiye buradaki doğalgaz rezervlerinin çıkarılıp uluslararası pazarlara ulaştırılmasında oldukça önemli bir role sahip. Çünkü Doğu Akdeniz’de rezerv sahibi ülkelerin kaynaklarını nihai tüketicilere ulaştırmasının en ideal ve mümkün yolu Türkiye’den geçiyor.

Dolayısıyla, Türkiye'nin coğrafi konumu sebebiyle enerji kaynaklarına yakın olmanın avantajını Doğu Akdeniz’deki doğalgazın geleceğini belirlemede kullanarak, Doğu Akdeniz enerji denkleminin en kritik aktörlerinden biri konumuna gelmesi beklenmektedir.

DOĞU AKDENİZ’DE TÜRKİYE DE VAR

Türkiye bu süreçte sadece doğalgaz transferini gerçekleştirerek değil aynı zamanda üretim yaparak da var olmak istiyor. Kamuoyunda haklı olarak “Yanı başımızda olan ülkelerin çoğunda var olan doğalgaz Türkiye’de neden olmasın?” gibi sorular dolaşmaya devam ediyor.

Türkiye bu sorunun cevabını bulmak için artık yola çıktı. Geçen yıl Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın açıkladığı Milli Enerji ve Maden Politikası’nın yerlileştirme stratejisi kapsamında yer aldığı üzere Akdeniz ve Karadeniz’de doğalgaz arama ve sondaj çalışmaları gerçekleştirilecek.

Bu politika kapsamında ilk etapta 2017 yılı içerisinde Karadeniz ve Akdeniz’e sismik arama gemileri gönderildi. Nisan 2017’de Barbaros Hayreddin Paşa sismik arama gemisi Akdeniz’de arama faaliyetlerine başlamak için yola çıkmıştı.

Öte yandan Doğu Akdeniz, son yıllarda doğalgaz keşifleriyle ön plana çıksa da geçmişten günümüze bu bölgenin en önemli gündem maddelerinden birini Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) sorununun oluşturduğunu unutmamak gerek. MEB’in Güney Kıbrıs Rum Kesimi tarafından tek taraflı alınan kararlarla konsorsiyumlar kurularak sondaj çalışmaları yapılmış ve dünyanın önde gelen şirketlerini bölgeye getirmişti.

Türkiye bu durumda Akdeniz’de başlattığı sismik araştırmalar ile GKRY’nin Doğu Akdeniz’de tek taraflı olarak yapılan keşifleri kabul etmeyeceğini ifade etmişti.

Dün bizzat  gidip gördüğüm,  bilgi aldığım, çok etkilendiğim  ve  yakında Akdeniz’de sondaj çalışmalarına başlayacak olan ilk sondaj gemisi Deepsea Metro-2’nin  sondaj faaliyetine geçmesiyle Türkiye bölgede daha etkin role sahip olacaktır.  Sondaj gemisi Türkiye’nin  enerji alanında başta da enerji bağımlılığını azaltmada  farklı bir aşamaya geçtiğinin  önemli bir göstergesi.

GKRY, Doğu Akdeniz’de KKTC’den bağımsız ve uluslararası hukuka aykırı davranışlarıyla Akdeniz’de sınırsız bir hareket alanı olduğunu zannetse de Türkiye’nin bölgedeki kritik konumunun yapılacak sondaj çalışmalarıyla daha da güçleneceğinin altını çizmek gerek.

 

Sonuç olarak Türkiye her geçen gün doğalgaz arama çalışmalarının öneminin daha da farkına vararak ortaya koyduğu enerji politikalarıyla belli bir ivme yakalamaya çalışıyor. Yeni sondaj gemisi Deepsea Metro-2 ise bu politikaların en son ürünü olarak Türkiye’nin enerji politikalarına yön vermeye ve Doğu Akdeniz’deki enerji denkleminin en önemli aktörlerinden biri olmaya devam edeceğini gösteriyor.